May 16, 2025

Döngüsel Ekonomi ve Avrupa Yeşil Mutabakatı

May 16, 2025

Döngüsel Ekonomi ve Avrupa Yeşil Mutabakatı

Giriş

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından hız kazanan küreselleşme, ülkeler arasında ticaret ve iş birliğini artırarak ekonomik büyümeyi desteklemiştir. Ancak bu büyüme, doğal kaynakların yoğun ve çoğu zaman sürdürülemez bir şekilde kullanılmasına yol açtı. Artan nüfus ve enerji ihtiyacıyla birlikte çevresel sorunlar da derinleşti. Günümüzde, bu sürecin sonuçlarıyla karşı karşıya kalmaktayız.

Bu yazıda, sürdürülebilir kalkınmanın temel araçlarından biri olan döngüsel ekonomi kavramını ve Avrupa Birliği'nin bu doğrultuda attığı önemli adımlardan biri olan Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı inceleyeceğiz. Ayrıca, Türkiye’nin bu alandaki konumuna ve mevcut hukuki düzenlemelere de değineceğiz.

 

1.Döngüsel Ekonomi Tanımı

Döngüsel ekonomi kavramı, literatürde farklı şekillerde tanımlanmaktadır.[1]Avrupa Birliği’nin yapmış olduğu tanımla başlamak gerekirse “The transition to a more circular economy, where the value of products, materials and resources is maintained in the economy for as long as possible, and the generation of waste minimised ”.[2] Bu tanımla döngüsel ekonomi, ürün, malzeme ve kaynakların değerinin ekonomide mümkün olduğunca uzun süre tutulduğu ve atık miktarının en aza indirildiği bir ekonomik yaklaşım olarak tanımlanmıştır.

 

(Kaynak: https://dongusel.csb.gov.tr/)

 

Geleneksel olarak bilinen “Al-Kullan-At” prensibine karşı ileri sürülen bir anlayıştır döngüsel ekonomi. Geleneksel ekonomi anlayışı ise bugün hakim olan anlayıştır. Örneğin evimizde veya iş yerimizde kullandığımız bir teknolojik aletin bozulduğunu gördüğümüzde, “ömrünü tamamladı” ifadesini sıkça kullanırız. Döngüsel ekonomi bu noktada devreye girmektedir. O aletin bir bölümünün, bir parçasının veya da teknik kısımlarından birinin başka aletlerde kullanılabilmesine olanak sağlar. Başka bir deyişle buradaki asıl amaç malzemeyi yeniden kullanabilmektir. Bu çerçevede sağlanan faydalar değerlendirildiğinde, ilk önce geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler için fayda sağlamaktadır. Döngüsel ekonomi, kaynakları sınırlı olan ülkeler için de oldukça önemlidir. Döngüsel ekonomi, iş birliğine dayanır. Bunun doğal sonucu ise yeni iş fırsatlarının yaratılması ve yerel ekonomiye katkı sağlamasıdır. Yeni meslek grupları oluşabilir ve bu bağlamda sektörel genişlik sağlanabilir. Döngüsel ekonominin sağladığı faydalar oldukça çeşitlidir. Genel bir çerçevede değerlendirildiğinde; çevrenin korunması, ithalata olan bağımlılığın azaltılması ve toplumsal bilinç düzeyinin artması gibi birçok alanda bütüncül katkılar sunduğu görülmektedir.

 

2.Avrupa Yeşil Mutabakatı

Uzlaşma, uygunluk[3] anlamına gelen mutabakat kelimesi çevresel ve ekonomik hedeflerde ortak bir anlaşmaya varmayı hedeflemektedir. Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM), AB’nin 2050’ye kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlanması ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağlılığının sona ermesi gibi temel hedefleri içeren yeni büyüme stratejisidir.[4][5] Söz konusu eylem planı 11 Aralık 2019 yılında yayınlanmış olsa da belli bir geçmişe de sahiptir. 2019 yılına gelene kadarki sürece ve sonrasına kısaca değinmek gerekirse, iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası çabaların başlangıç noktalarından biri, 1997 yılında kabul edilen Kyoto Protokolü olmuştur. Bu protokol ile taraf devletlere sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik çeşitli yükümlülükler getirilmiştir. 2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması ise, iklim değişikliğiyle küresel ölçekte mücadeleyi daha kapsamlı ve bağlayıcı hâle getirmiştir. 2016 yılının Kasım ayında yürürlüğe giren bu anlaşma kapsamında Türkiye, ulusal katkı beyanı (INDC) sunarak kendi hedeflerini ortaya koymuştur. Bu gelişmeleri takiben, 2019 yılında Avrupa Birliği tarafından Avrupa Yeşil Mutabakatı açıklanmış; Türkiye ise bu sürece uyum sağlamak amacıyla 2021 yılında ‘Türkiye Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı yayımlamıştır..

 

(Kaynak:Tespam)

AYM’nin tarihçesine kısaca değindikten sonra konuyu daha farklı bir perspektiften ele almak istiyorum. Araştırmalarımın ilk aşamasında kendime şu soruları sordum: Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat gibi stratejik bir planla neyi hedeflemektedir? Neden bu alanda öncü bir rol üstlenmektedir? Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen bu süreçten neden etkilenmektedir? Bu yazının devamında, bu sorulara yanıt aramaya çalışacağım.

Yararlanmış olduğum kaynakların önemli bir bölümünü, katıldığım sempozyumlar ve akademik söyleşilerde edindiğim görüşler ile çeşitli video içerikleri oluşturmaktadır.

 

Kısa bir girişin ardından konuya dönecek olursak, Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat’ı yeni bir proje olarak geliştirmediğini görmekteyiz. Aslında bu süreç, 2007 yılından bu yana sürdürülebilirlik temelli çeşitli çalışmalarla şekillenmeye başlamıştır. Ancak en somut ve kapsamlı adımların 2019 yılında atıldığını söylemek mümkündür. Yeşil Mutabakat’ın arka planında, sürdürülebilir kalkınma anlayışı yatmaktadır. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik kavramını en kapsayıcı şekilde tanımlayan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (WCED) olmuştur WCED, bu kavramı “gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını tehlikeye atmadan, bugünün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınma” şeklinde tanımlamıştır.[6]. Avrupa Birliği tarihsel süreçte de görüldüğü üzere, kendisini ABD ve Çin gibi büyük aktörlere karşı bir denge unsuru ve öncü güç olarak konumlandırmaktadır. Yenilikçilik ve teknolojik ilerlemeye yapılan vurgu, AB’nin ekonomik büyüme ve rekabet gücünü artırma stratejisinin bir parçasıdır. Bu yönüyle Yeşil Mutabakat, sadece çevre politikası değil; aynı zamanda Avrupa’nın küresel sahnede kendisini yeniden inşa etme çabasının bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Ayrıca, insan hakları, sosyal adalet ve çevresel etik gibi değerlerin ön plana çıkarılması, AB’nin normatif gücünü pekiştirmektedir.

Ancak tüm bu olumlu yönlerine rağmen, eleştiriler de göz ardı edilemez. Özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında belirlenen hedeflerin –örneğin 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarının net sıfıra indirilmesi– gerçekleştirilmesinin oldukça güç olduğu yönünde görüşler mevcuttur. Bu eleştirilere katılmamak zor. Çünkü Yeşil Mutabakat sadece niyet beyanından ibaret olmayıp, birçok alanda somut adımlar ve bağlayıcı yaptırımlar gerektiren bir eylem planıdır. Bu noktada şu sorular önem kazanmaktadır: Türkiye, mevcut hızıyla bu hedeflere uyum sağlayabilecek mi? Avrupa Birliği, koyduğu hedefleri öngörülen tarihlerde gerçekleştirebilecek mi?

Bu belirsizliklere rağmen umutlu olmak gerektiğini vurgulayan bir bakış açısıyla, İlber Ortaylı’nın “İnsan Kendi Geleceğini Nasıl Kurar?” adlı eserinde yer alan şu sözlere yer vermek isterim:
“Hangi sınıftan, hangi gruptan gelirse gelsin, dünyaya mutlu bakmak insanların hakkı ve görevidir. Bu çok önemlidir. Hayata iyi bakacaksınız, her zaman bir çıkar yolunu araştıracaksınız, iyi yönünden görmeye çalışacaksınız. Bu, eleştirilerinizi yapmayın, itirazdan kaçının, demek değil ama itiraz için iyimserlik de gerekir.”


Avrupa Yeşil Mutabakatı Bazı Hedefler

Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Birliği'nin 2050 yılına kadar karbon nötr bir kıta olma hedefini temel alan stratejik bir yol haritasıdır. Ancak bu hedef, Mutabakatı'nın yalnızca bir boyutunu oluşturmaktadır. Yeşil Mutabakat, enerji, ulaşım, tarım ve sanayi başta olmak üzere pek çok sektörde köklü dönüşümler öngören, bütüncül ve çok katmanlı bir eylem planı olarak tasarlanmıştır. Çevresel sürdürülebilirliği merkeze alarak, ekonomik büyüme modellerini yeniden şekillendirmeyi ve sosyal adaleti gözeten yeni bir kalkınma anlayışı oluşturmayı amaçlamaktadır.

Bu eylem kapsamında yapılan düzenlemelerden biri, sınırda karbon düzenleme mekanizmasıdır (SKDM). AB bununla sera gazı emisyon azaltımını hedeflemektedir. 16 Mayıs 2023 tarihinde AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasına (SKDM) ilişkin (AB) 2023/956 sayılı Tüzük[7] AYM’nin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Tüzüğe göre 1 Ekim 2023 tarihi ile 31 Aralık 2025 tarihleri arası geçiş dönemi olarak nitelendirilmiştir. Bu döneme özgü olmak şartıyla ithal edilen ürünler üzerinden herhangi bir fiyatlandırma yapılmayacak olup ithal edilen ürünler üzerinde bu süreçte mali mesuliyet olmayacaktır. Hemen belirtelim ki, Türkiye şu anda karbon fiyatlandırması yapmamaktadır. Ancak Türkiye’nin bu aşamada Yeşil Mutabakat’a bağlayıcı ve sıkı adımlar atabilmesi için bir iklim yasası çıkarmasını gerektirecektir. Başka bir deyişle karbon vergisi almıyor ve emisyon ticaret sistemini (ETS) uygulamıyor. Tüzüğe göre 1 Ocak 2026 itibariyle sorumluluk başlayacaktır. Türk ihracatçılar için büyük önem taşıyan SDKM düzenlemeleriyle, şimdiden gerekli tedbirleri alarak pazardaki konumlarını güçlendirmeyi hedeflemektedirler. Vergilendirme raporlama dönemi sonucunda elde edilecek verilerle gerçekleştirilecektir. İhracat yapan firmaların ihraç ettikleri ürünleri raporlama sürecinden geçip karbon salınımına göre vergilendirme yapılacaktır.

55’e Uyum Paketi(Fit for 55), 2021 yılında AB’nin çıkarmış olduğu “Avrupa İklim Yasası(UCL) çerçevesinde geliştirilen 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını %55 azaltmayı planlayan AYM hedefidir. “Fit for 55” paketi içinde oldukça detay içeren bir başka konu olması sebebiyle ayrı bir başlık altında irdelenecektir.


Türkiye Açısından Yeşil Mutabakat

Türkiye, Avrupa Birliği’ne (AB) üye devletler arasında olmasa da, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı uygulamayı tercih etmiştir. Bu tercihin birçok önemli nedeni vardır:

Her şeyden önce Avrupa’nın Türkiye için önemi, ticaret ve ekonomik ilişkiler başlığı altında öne çıkmaktadır. 27 ülkeden oluşan Avrupa Birliği, çok büyük bir ekonomik örgüttür. Türkiye ile AB arasındaki ticaret, günümüzde önemli bir büyüklüğe ulaşmış durumdadır. AB, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağıdır. İhracatın çok büyük bir kısmı bu ülkelere yapılmaktadır.[8] Yapılan düzenlemeler göstermektedir ki, Türkiye, AB ile ticaret yapmaya devam edebilmek için bu standartlara uyum sağlamak zorundadır. Ayrıca, AB’den Türkiye’ye yapılan yatırımlar, ülkenin ekonomik büyümesi ve istihdamı açısından kritik bir rol oynamaktadır. Ayrıca, çevresel sürdürülebilirlik sadece ticari ilişkiler bakımından değil, toplumsal sağlık, doğal kaynakların korunması ve geleceğe yönelik yaşanabilir bir dünya yaratılması açısından da oldukça önemlidir. Bu uyum planı ile Türkiye hem çevresel performansını iyileştirecek hem de Avrupa pazarına daha kolay entegre olacaktır. Bu işlemlerse beraberinde toplumun genel refah düzeyine etki edecek olup yenilikçi teknolojilerin artmasına da olanak sağlayacaktır. Görüldüğü üzere Türkiye’nin Yeşil Dönüşüm tercihinin birçok sebebi vardır. Örnekler arttırılabilir olmakla beraber birkaç sebep daha saymak gerekirse, yenilik ve teknoloji transferi de bu sebepler arasındadır. Yeşil Mutabakat’ın getirdiği yenilikçi çözümler ve teknolojiler, Türkiye’nin endüstriyel ve ekonomik gelişimine katkıda bulunacaktır. Temiz enerji, atık yönetimi ve sürdürülebilir tarım gibi alanlarda yeni fırsatlar yaratılabilecektir. Bunların hepsi, zincirin birer halkası gibi rol oynamakta ve bir araya geldiklerinde daha güçlü ve dayanaklı bir yapı oluşturmaktadırlar.

Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Hukuk

Yazının sonlarına yaklaşırken, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın hukukla ilişkisine değinmek istiyorum. Hem Avrupa’nın hem Türkiye’nin AYM ile ilgili çeşitli mevzuatı mevcuttur. Yeşil Mutabakat, içerik bakımından tek bir düzenlemeyi içermeyip birçok mevzuatı ve regülasyonu bünyesinde barındırmaktadır. Bu eylem planı, iklim değişikliği ile mücadele etmek, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek ve çevre koruma hedeflerine ulaşmak amacıyla ulaşım, enerji, tarım, sanayi ve finans gibi birçok sektörde kapsamlı düzenlemeler içermektedir. Özellikle, Avrupa Birliği üyesi ülkeler, bu hedeflere ulaşmak için bir dizi yasal düzenleme ve mevzuat geliştirmiştir. Yukarıda belirli paragraflarda AB’nin yapmış olduğu düzenlemeleri paylaşmıştım. Türkiye açısından hukuki boyutu denilince akla ilk gelen 2021 yılında yayımlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı olacaktır. Söz konusu eylem planında atılacak adımlar belirlenmiş, Avrupa Yeşil Mutabakatına entegrasyon süreci başlatılmış ve bu doğrultuda hedefler oluşturulmuştur. Her ne kadar içerik bakımından çok genel hedefler içerse de zaman içerisinde söz konusu hedeflerin detaylandırılacağını ve içerik bakımından kesinlik içeren direktiflerin olacağını düşünmekteyim. Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın uzun vadeli başarısı, bu genel hedeflerin net ve uygulanabilir kurallara dönüştürülmesine bağlıdır. Bu süreçte, çeşitli sektörlerdeki paydaşların katılımı ve iş birliği de büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, bu düzenlemelerin sürekli olarak gözden geçirilmesi ve gerektiğinde güncellenmesi, sürdürülebilir kalkınma ve çevre koruma hedeflerine ulaşmada kritik rol oynayacaktır. Yeşil Mutabakatın çeşitli alanları ilgilendirmesi nedeniyle, geniş kapsamlı mevzuat düzenlemelerini de beraberinde getirecektir. Tüketici Hukukundan, etiket yönetmeliğine, karbon vergilendirmesinden pazara birçok alanda önemli değişimler yaşanacaktır. Elbette ki yasal düzenlemelerden çok burada yapılması gerekenlerin başında bu değişimin içselleştirilmesi gelmektedir. Şirketlerin bu konudaki duyarlılığı süreci hızlandıracaktır.[9]

 

SONUÇ

Döngüsel Ekonomi çerçevesinde Avrupa Yeşil Mutabakatını genel anlamda inceleyerek, konunun detayına inmeden önce döngüsel ekonominin ne olduğu, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Türkiye arasındaki bağlantıyı ve tüm bunların hukuktaki yerini açıklamaya çalıştım. Çok geniş bir konu olması sebebiyle sadece genel bilgilerle yetinilmiş olup belli sektörlerin işleyişine ilişkin incelemeler ilerleyen zamanlarda yapılacaktır.

Sonuç olarak Avrupa Yeşil Mutabakatı, döngüsel ekonominin prensiplerini benimseyerek, Avrupa’nın çevre politikaların güçlendirmek ve sürdürülebilir ekonomik büyüme sağlamak için önemli bir adım atmıştır. Avrupa yeşil bir geleceğe doğru ilerlemesine katkı sağlayan bu strateji hem çevresel sürdürülebilirlik hem de ekonomik kalkınma açısından büyük önem taşımaktadır.

Aysu Maide UYĞUN

[1] https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0921344917302835

[2] European Commission 2015

[3] https://sozluk.gov.tr/

[4] https://www.consilium.europa.eu/en/policies/green-deal/

[5] https://tubitak.gov.tr/sites/default/files/21566/yesilmutabakat.pdf

[6] WCED, 1987:40)

[7] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32023R0956

[8] https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/avrupa-birligi/yani-basimizdaki-dev-pazar-avrupa-birligi

[9] AYM ve Hukuk başlığı altında görüşlerinden oldukça faydalandığım ve düşüncelerimin şekillenmesinde katkısı olan Selma Karaduman’a teşekkür etmek isterim. Kendisinin Prof. Dr. Volkan Ş. Ediger moderatörlüğünde ilerletilen panelde katkılarının çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Panelde, AYM’nin hukuki süreçlerdeki rolü, mevzuat düzenlemeleri ve yapılması gerekenler hakkında bilgi verilmiştir. İlgili okuyucular konuyu birinci ağızdan dinleyebilmeleri adına video linki için https://www.youtube.com/watch?v=okBVr4cq90g&list=PLlkh1J3SlMhhFFDDlduXY3bT7ZMjv4zNR&index=5

Lawyer portrait photo

Passus

passuslawblog@gmail.com